İsim:Andrew Dean
Soyisim:Caliente
Kişisel Betimleme[En az 4 satır]:Kibirli,sinirli,agresif,fevri,bunlara nazaran dost canlısı,kendinden küçükleri ezer gördüğü herşeyin nedenini merak eder öyle ki bir keresinde sırf bu yüzden kolunu kırmıştır hem de sadece 3 yaşında iken. Bilgi haznesi oldukça gelişmiş,çoğu şeye kendince mantıklı nedenlerle muhalefet...Sinsiliği ile ön plana çıkmıştır her zaman. Mükemmel bir oyuncudur. Masum rolunu çok iyi yaptığı gibi kendini herzmana temize çıkarır. Yarı yolda bırakabilir. Sadece canım dediği kişilerler yola devam eder.
Fiziksel Betimleme[En ez 3,5 satır]:Dalgalı,ensesine kadar uzun sarı saçları,kısık yeşil gözleri vardır. Beyaz teniyle bir rus çocuğuna benzetilir. Uzun boyu ve saçlarıyla okuldaki tüm kızların dikkatini çekmektedir.
Aile Yaşamı & Özgeçmiş:caliente ailesinin esklere dayalı olan bir tarhi vardır. Soylu ve bir o karda da zengin olan Lemieux ailesinin büyücü dünyasının en saygın ailelerindendir. DEAN annesi Noémie babası Kravlés Paris'e gittikten sonra orada öldürülmüşlerdir. Londra'da büyükbabası Antony ile kalan Deankısa bir sre sonra Hogwarts'a yerleştirilmiştir.
Örnek rp:
Bir kaç kadeh içtikten sonra Kızıl Şarap'tan ayrılmıştı. Şimdi boş sokakların karanlığın içinde belirginleşen sessizliği, Dolunay'ın eşssiz ışığı altında ilerliyordu. Sarsak adımlarından yorgunluğu sezilebiliyordu. Siyah gözlerinin güçsüzlüğü kendini ele veriyordu. Bu güçsüzlük herzamankinden farklıydı. Ölüm yiyenlerin sayısı artmıştı. Bu nedenle artık sık sık toplantılar düzenlemek zorunda kalıyordu. Bu da onu yoruyordu,fakat şaşılası bir sükünet hissediyordu bedeninde. Atan bir heyecanla tartışmlar oluyordu. Toplantıya katılanlar arasında Lyacxis'te vardı. Bu grubun ileri gelenlerinden sayılabilridi. Verilen kararlarda söz sahibi oluyordu. Toplantılar Lyacxis'le konuşurken ,yahut onu seyrederken daha tabii davranıyordu. Sert bakışı kesinkinleşiyor,sesi daha çekici bir ton alıyordu.
Toplantılarda tartışmalar fazla kızıştımı,Lyacxis ayağa kalkar,çınlayan titreşimler yapan sesiyle konuşmaya başlardı. Sözlerindeki iğneleyicisertlik ötekileride yatıştırır ölçülü olmaya davet ederdi. Bazen onlara kızıyordu. Toplantılara Barty katıldığındagenel bir gergnlik yaratırdı havada. Bütün tartışmalar kavgalar Barty ve Dean [James]'in başı altından çıkardı. Hep yeni yıkanmış gibi görünen parlak saçlı Audrick de onların tarafındaydı. Ortalığı karıştırmayı severdi. Andrew ise az konuşurdu;bağırmadan ciddi bir sesle konuşurdu. Josh Ouén gibi o da hep Vlasov'un fikirlerini paylaşırdı.Herşeyde ikiyüzlülük,düzensizlik çoğu zaman komik ama her zaman kötülük getiren bir çeşit budalalık...Bu onu güldürüyordu. Seslerin yükseldiği kalabalık bir sokağa daldı.
Bu sesler sertti,ağırdı. Cenaze töreni için toplanan bir kalabalıktı. Uğultular kesildi. Sokakta sadece tempolu adımların tok sesi kaldı. Bu sesler başlar üzerinde yükseliyor,henüz uzaklarda bulunan bir fırtınanın ilk gökgürültüsünü andırıyordu. Gitgide şiddetlene soğuk rüzgar tozu toprağı suratlara çarpıyordu. Hüzünlü ilahilerden yoksun bu cenaze töreni,murakabeye dalmış bu çatık kaşlı yüzler bir felaket hissi uyandırıyordu Vlasov'da. Kafasında ağır ağır dönüp duran düşünceler,izlenimlerini geri plana itiyordu. Kalabalığı uzun kollarıyla yararak lanetler okuyup, sıyrılmaya çalışıyordu. Koluna bir omuz atıldığını hissetti. Ölümün karanlığında kalmış siyah gözlerini;eski sivri uçlu uzun şapkayı hiç tereddüt etmeden kaldırdı,karşısındakinin tepkisini önemsemedi,önemsemzedide.
"Micheal'ın cenaze törenine katılacak mısınız efendim ?
"Micheal'dan banane! Onu tanımıyorum bile ! Tanısam bile niye törene katılayım ki!"
"Yinede katılmalısınız !Elbet bir gün sizde ölüceksiniz!"
"Haklısın galiba...Ama bildiğim birşey daha var benden önce sen ölüceksin ! Defol başımdan ! "
Artık sokaklar boş kalmıyordu. Hergün her dakika birileri ölüyor gibi cenaze törenleri oluyordu. İntiharlar,katliamlar gittikçe artıyordu. Bu tür olaylar hoşuna gitmiyor değildi; fakat bunu kimler tarafından yapıldığını bilmiyordu. Bir an için adamlarının habersiz baskınlar yaptıklarını düşündü. Buna cesaret edemeyeceklerini bildiğinden aklından silmeye çalıştı bu düşünceyi. Kalabalığın doldurduğu sokaktan ayrıldı. Sessiz karanlık bir sokağa daldı. Sert rüzgar gözleri kör ediyormuş gibi sıkı sıkı gözlerini yumdu. Biraz ovuşturduktan sonra gözlerini açarak bir kaç adım attı.
Uzun ince bir gölge sokağın sonunda iler geri ilerliyordu. Sinirli, birşeyler kaybetmiş gibi dönüp dolanan bu gölgeden çekinmedi. Kim olduğunu sokağın züerine düşmüş sisten göremedi. Karanlığın altında,dolunayın ışığında biraz daha ilerledi,gölgelerden başak bir şey görmek imkansız gibiydi. Gökyüzündeki yarasaların gölgeleri sokağa yansıdı. Geceninderin soğunda fink atan yarasaları izledi bir süre. O da onlar gibgece yürüyendi. Gündüzleri güneşten nefret ederdi. Sokağın sonundaki gölgeye dikkatlice baktı. O esrarengiz gölge Vlasov'u fark etmiş olsagerek gerek ona doğru bakıyordu. Gölgeyi biraz daha yaklaştı. Ve garip garip güldü.
"Yakalandın...!Şimdi karanlık,sessiz sokakta yalnız...Tehlikenin tam ortasında,tam kucağındasın !
Sessinden emindi. Gözlerinde ateşten kopmuş korlardan birşeyler vardı sanki. Siyah cübbesinin altında korkunç hayaletlere benziyordu,karanlığın sisin altında geceyi tamamlıyor gibiydi. Cübbesinin cebindeki asayı sıkıca tuttu. Bir an sadıracakmış gibi oldu. Havada savaş kokusu vardı.